Hangisi daha iyi?

Meyzi ADONİ Köşe Yazısı
19 Nisan 2017 Çarşamba

 

Şimdi soracağım soru bir sürü kişinin aklındadır belki de. Bir köşede hem bastırılmış, hem de beyin yiyen cinsten bir soru bu. Hemen karar versen zor, fikre alışmak karar vermekten zor. Risk almak kısaca, sonunda ne olacağını bilmeden, bir umutla hareket etmek. Sorum şu: Gitmek mi daha iyi, kalmak mı? Bu cümle her yere çekilebilir, fakat ben spor kariyeri yapmak isteyen bir birey üzerinden inceleyeceğim bu soruyu. Örneklerini çok gördüğümüz için de basketbolu seçtim.

Türkiye basketbolunda alışık olduğumuz durum şudur: Genç oyuncular takımlarına ultra galaktik fayda sağlamıyorlarsa, daha çok süre alabilecekleri bir takıma kiralanır. Sonra da oradaki performanslarına göre üst seviye takımlara transfer olurlar ya da unutulurlar. Aslında bir seçenek daha var ancak insanlar bunun çok farkında değil. Hâlihazırda Türkiye’de zaten basketbol oynayan ve bu alanda bir gelecek hayal eden genç oyuncular üniversite için Amerika’yı tercih edip, orada üniversitelerinin basketbol takımlarında yer alarak NCAA’de oynayabilirler. Bu vesileyle genç oyuncular hem oyunlarını geliştirmek hem de oradakilerin dikkatini çekmek amacıyla iyi bir kariyere sahip olma planları yapar. Amerika’da basketbol odaklı bir sürü kolej/üniversite olduğu ve çoğu burs vermeye yatkın olduğu için, bunu kafasına koyan bir kişi, yapabilir.

Hepsini yapmak sanki çok kolaymış gibi, genç oyuncuların yapabileceği iki seçenekten de bahsettim: Ya burada kalıp alt yapısından yetiştikleri kulüpte A takıma yükselirler ve gerekirse kiralanırlar ya da yurtdışında üniversite hayatı yaşayıp, aynı zamanda basketbollarını geliştirebilirler. İlk seçenek hakkında söyleyecek fazla bir şey yok; hâlihazırda açın bir lig maçını, buna benzer bir oyuncu görmeniz mümkün. Ben yurtdışı işine odaklanacağım. Asıl olay ve bilinmezlik orada çünkü. Anlatması kolay, üniversite, basketbol, NCAA… Ancak aslında çok zor. Her üniversitenin basket takımı NCAA’de boy gösteremiyor, daha alt liglerde olanlar da var. Gidilen okul çok önemli. Amerika’ya gidip, istediği pozisyonda oynayamayan ve az süre alan insanlar biliyorum. Onca hayalle gittikleri yerde hayal kırıklığı yaşıyorlar. Ayrıca bir yabancı olarak Amerikalılarla kıyaslanıyorsunuz. Onlar da bazı durumlarda fiziken daha önde oluyorlar. Orada dikkat çekemiyorsanız, Türkiye’ye adınız gelmesi lazım. Bunun için de illaki başarılı bir oyun gerekli…

“Amerika’ya gittim, hayat güzel, üniversite mükemmel” diyerek olmuyor bu iş. Türkiye’de ne kadar çaba sarf edilirse onun biraz daha fazlası gerekiyor. Çünkü etrafınızda NBA kalitesinde insanlar var ve onlardan farkınızı göstermek zorundasınız. Yoksa unutulursunuz. Tabii ki bunların dışında, yurt dışında olmak insanı çok çabuk olgunlaştıran, eşi benzeri olmayan bir deneyim. Bu yüzden de büyük bir avantaj sağlıyor. Daha profesyonel hissetmek açısından. Çünkü aile Türkiye’de ise, genç oyuncu yılın çok uzun bir süresi tek başına mücadele veriyor. Bu da büyük bir sorumluluk.

“Amerika zor, yurt dışı riskli” dedim ancak Türkiye’de kalanlar için de her şey günlük güneşlik değil. Burada da unutulma riski var. Geleceğin oyuncusu diye gösterilirken, yanlış koç, yanlış takım vs. nedeniyle oyuncular bir anda sönebilir. Hep oyunlarının üstüne koymak için çalışmalılar ve özellikle, fırsatları varsa Avrupa maçlarını süre almaya bakmalılar. O zaman belirli otoritelerin ve yabancı takımların ilgisini çekebilir ve kariyerlerini bir üst seviyeye taşıyabilirler.

Sonuç olarak, aslında sorduğum çok zor bir soru. Kalmak mı daha iyi, gitmek mi? Ben bile tam bir cevap bulamıyorum. NBA odaklı bir kariyer düşünülüyorsa belki de gitmek daha mantıklı ama burada kalıp hemen 16-17 yaşında profesyonel olmak da kulağa hoş geliyor. Kısaca, sporcuların işi çok zor. Doğru kararı vermeye çalışmak, risk almak, aynı zamanda da hırslı olmak… Belki Amerika’da okumuş ve basketbol hayatında da çok başarılı olan Türk örnekler görürsek bu fikre daha açık olabiliriz… Ama o zamana kadar, bu soru aklımızda dönüp durmaya devam etsin. Aramızda mutlaka bir cevaba ulaşan olacaktır.