Ber Şeva’nın Atatürk’ü

Selin SÜAR ORAL Köşe Yazısı
1 Şubat 2017 Çarşamba

UEFA Kupası’nda Beşiktaş’ın rakibi olan bu şehir hakkında birçok ön bilgi verildi.  Hapoel Ber Şeva ile 17 Şubat 2017’de yapılacak maç öncesinde bu takımın kaç maç yaptığı, kimlerle oynadığı, kondisyonu, takım bilgileri, eşleşmeler belirlendiği gibi kamuoyu ile paylaşıldı. Ne yazık ki eşleşmelerin sonunda antisemit tepkiler ve mesajlar da sosyal medya üzerinden çığ gibi yayıldı.

Kelime anlamı olarak ‘Hapoel’ 1926’da Yahudi topraklarında kurulan İşçi Birliği’ne ait spor kulübü anlamına gelir. ‘Hapoel’ ile başlayan ve İsrail liglerinde top koşturan iki takım vardır: Hapoel Tel Aviv ve Hapoel Ber Şeva.  Haber kanallarında veya ana akım medyada Beşiktaş’ın oynayacağı maç dışında kamuoyuyla paylaşılması gereken bir başka şey daha vardı: Bugün İsrail’de bulunan iki Atatürk büstünden birinin (bir diğeri Yehud’dadır) ve Kanal Cephesi’nde şehit olan askerlerimiz için yaptırılan anı büstünün Ber Şeva’da olduğu ve dahası bu şehrin nazım planının Osmanlılar tarafından yapıldığı…

Kısacası Ber Şeva, modern bir Osmanlı şehri olup, Türk kimliğini de halen yaşatmaktadır. Ne yazık ki Osmanlı’nın Ortadoğu’daki varlıkları, mirasları ve günümüze kadar kalan eserlerinden bahsedilirken nedense (!) İsrail unutulur. Hayfa’dan başlayarak, ülkenin güneyine kadar indiğiniz rotada, Tel Aviv sahilinden doğuya gittiğiniz her noktada bir Osmanlı eserini tahrip edilmeden görmeniz mümkündür İsrail’de.

İsrail’in Negev Çölünde kurulan Ber Şeva, bugünkü modern şehir görünümü Osmanlılar zamanında kazanmış bir şehirdir. Birüssebi olarak da bilinen bu şehirden İncil’de de bahsedilmektedir. İngilizce olarak ‘Well of the Oath’ veya ‘Seven Wells’ (Yedi Kuyu) olarak da şehir bilinmektedir. Zaten  ‘Be’er’ İbranicede ‘kuyu’, ‘şeva’ ise ‘yedi’ demektir. 90’lı yıllarda demir perdenin çökmesi sonrası İsrail’e aliya yapan Rus kökenli Yahudi nüfusu en çok bu şehirde yaşar. Öyle ki hafta sonları eski şehir tarafında kurulan pazarda satılanları gördüğünüzde kendinizi bir an bir Rus şehrinde sanabilirsiniz veya sokaklarda İbraniceden daha fazla duyduğunuz Rusça konuşmalar da bu hissinizi bir kat daha artırır. Ber Şeva, aynı zamanda Adana ile kardeş şehirdir.

Şehrin kurulmasını ve gelişmesini Yeni Ahit Dönemi, Osmanlı Dönemi, İngiliz Mandası ve İsrail’in Kuruluşundan Sonraki Dönem altında inceleyebiliriz. 31 Ekim 1917’de İngiliz Kuvvetleri tarafından alınan şehir, en parlak zamanını Osmanlı Dönemi’nde yapılan Hicaz Demiryoluna yapılan bir bağlantı ile yaşamıştır. Bugün günümüz Ber Şeva’sında halen Osmanlı’dan kalan tren garı, karakol ve o dönemki yöneticilerin yaşadıkları evler görülebilir. Şehrin bu dokusu asla bozulmamış aksine korunmuş. Güneyden şehre girerken sağınızda Osmanlı Dönemi’nde yapılan tren yolu köprüsü size yol boyunca eşlik eder. Daha sonra bu eski tren yolu şehrin doğusuna doğru yönelir. ‘Ber Şeva’nın Atatürk’ü’ de zaten şehrin bu noktasındadır. Türk varlığı simgelerinin en çok olduğu bu bölgede, kanal cephesinde şehit askerlerimizin anısına yapılan anıt ile birlikte mağrur bir şekilde sizi selamlar. Türkçe, İbranice ve İngilizce olarak ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ veciz sözü göğsünüzü kabartır. Bu büyük liderin büstüne bakarken “Neden komşu ve din birliği içerisinde olduğumuz diğer ülkelerde bir Atatürk büstü yok?” sorusu ister istemez insanın aklında yankılanır.

Ber Şeva, İsrail’in sayılı üniversitelerinden Ben Gurion Üniversitesine de ev sahipliği yapar. Bu üniversitenin en önemli üç kampüsü Ber Şeva’da yer almakta. 2014’te yapılan bir araştırmaya göre dünyada ilk 300’e giren dört İsrail üniversitesinin biri de Ben Gurion Üniversitesidir. Şehre yaklaşık bir saat uzaklıktaki Sede Boqer’de ise Jacop Blaustein Çöl Araştırmaları Merkezi’nde başta tarım olmak üzere çevre, yenilenebilir enerji ve doğa bilimleri alanlarında ses getiren bilimsel çalışmalar yürütülmektedir.

Bilimi, ilerlemeyi, insanlığı, aydınlığı yüreğine kazımış bir ülke lideri, Ber Şeva’nın Atatürk’ü, ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ mesajını İsrail’in güneyinden bir kez daha tüm dünyaya haykırmakta ve gerekli olmayan durumlarda savaşın bir cinayet olduğunu, özgürlüğü, bağımsızlığı ve insan haklarını, yolu buraya düşen herkese hatırlatmakta.

Not: Bu yazının hazırlanmasında bana yardımcı olan değerli eşim Dr. H. Volkan Oral’a sonsuz teşekkürler.