72 yıl sonra takılan Tefilin

Sara YANAROCAK Kavram
25 Ocak 2017 Çarşamba

Geçtiğimiz aylarda, Ağlama Duvarı’nın dibindeyken, orada öylece duran yaşlı bir adamın yanına yaklaştım ve ona tefilin takmayı teklif ettim. Beni şiddetle reddetti. Ona sordum, “En son ne zaman tefilin taktınız?” Gururla gülümsedi ve “Tam 72 yıl önce!” dedi. Sonra kolunu sıvadı ve iç tarafındaki dövmeyi gösterdi.

1938 numarasını okudum. “Bu,  Kristallnacht günü yapıldı” dedi ve sordu, “Sen Kristallnacht’ın ne olduğunu biliyor musun?” “Elbette ne olduğunu biliyorum” dedim.

“Bir gece içinde 267 sinagog yakılıp yok edilmişti. Bizimkini de yakmışlardı tabii ki. Tefilinim de orada yandı, bir daha da asla tefilin takmadım” dedi. Ben hemen, “Benim de kamplarda yaşamış bir arkadaşım var. Ama bu gün, yalnız tefilin takmakla kalmıyor, ölüm kampında da bütün herkese, her gün tefilin takıyormuş. Onun bunu nasıl başardığını anlatmamı ister misiniz?” diye sordum. Adam sertçe, “Evet, o tefilinlerini oraya nasıl götürebilmiş?” diye sordu.

Onun adı Laibel’dir. Ne zaman İsrail’e gelirse, bizim minyanımızla birlikte, sabah güneş doğarken dua eder. Onun da kolunda kamp dövmesi var. İlk kez karşılaştığımız vakit bana, “Buralarda ne yapıyorsun?” diye sormuştu, ben de ona “Ağlama Duvarına duaya gelen kişilere tefilin takıyorum” demiştim. Adam bana: “Öyle mi? Ben de ölüm kampında insanlara tefilin takardım” dedi.

Ona uzun uzun baktım. Söyleyecek söz bulamıyordum. Hayretler içindeydim. Sonra sordum, “Sen tefilinleri oraya nasıl sokabildin?” dedim. Adam hikâyesini anlatmaya başladı, “Naziler gettomuza girdikleri gün, orada yaşayan biz 137 genci ele geçirdiler. Daha sonra bu gençlerden sadece beşi hayatta kalabildi. Sadece beş kişi. Ben o sırada 13,5 yaşındaydım. O gün ayağımda, bana babamın daha önce aldığı uzun çizmelerim vardı. Gestapo’nun geldiğini gördüğüm anda, dua kitabımı ve tefilinlerimi çizmelerimin içine tıkıştırdım. Hepimizi bir tren vagonuna bindirip, ölüm kampına götürdüler. Bu kamp gettodan fazla uzakta değildi. Tren durduğu zaman, kapıları açtılar ve hepimizi saman balyaları gibi aşağı doğru savurdular. Bizi hemen gaz odasının kapısına getirdiler. Genç çocuklar korkudan ağlamaya başladılar. Bana bakıp ne yapmamız gerektiğini soruyorlardı, ben de, ‘beşer kişilik sıralara girelim, düzene girdikten sonra iman şarkımızı söyleyip ileri doğru yürüyelim, gaz odasına o şekilde girelim ‘dedim. Ani Maamin (Biz İnançlıyız) adlı şarkıyı söyleyip yürürken, Nazilerin şaşkınlıktan kafası karıştı ve haykırdılar, ‘Bunu yapmamalısınız. Bunu daha önce hiç kimse yapmamıştı. Kesin! Kesin şunu! Buraya gelin, önce duşa girmeniz gerekiyor’ dediler. Hepimize anadan doğma soyunmamızı emrettiler. Hepimiz soyunup, giysilerimizi odanın ortasında duran yığının üstüne bıraktık. Benim tefilinlerim ve dua kitabım artık yığının üstündeydi. Buz gibi suyla yaptığımız duştan sonra, hepimiz çizgili kamp kıyafetini giydik.  Gözüm yığının üstünde duran tefilinimdeydi.  Oraya koşmak ve onları almak istiyordum.  Ama nasıl? Dehşet saçan nöbetçilerin gözleri üzerimizdeydi. Arkadaşlarıma, ‘Benim için bir şey yapar mısınız?’ dedim. Hepsi bir ağızdan, ‘Her ne istersen yaparız. Sen bizim hayatımızı kurtardın’ dediler. Onlara işaret ettiğim anda kavgaya tutuşmalarını söyledim ‘Tamam, şimdi’  dediğim anda şiddetli bir kavgaya tutuştular. Bağırarak dövüşüyorlardı. Nöbetçiler koşarak gelip onları ayırmaya çalışıyordu. Ama onlar kesinlikle durmuyorlardı. Bu kargaşanın içinde, kaşla göz arasında dua kitabımı ve tefilinlerimi elbise yığının içinden kaptım. Onları hemen yakamdan içeri, kollarımın altına sıkıştırdım. Hepimiz birden barakalara götürüldük. Ertesi sabah tefilinlerimi takmak istedim. Kolumu sıvayıp taktım ama başımdakini nasıl takacaktım? Nöbetçiler fark edebilirlerdi. Pencereyi açtım, kafamı dışarı çıkarıp, tefilini taktım. Bir nöbetçi koşarak geldi ve bağırdı, ‘Sana pencereyi açabileceğini kim söyledi?’ Ona hasta olduğumu ve biraz hava almak istediğimi söyledim. Eğer pencereyi kapatırsa kendimi aşağı fırlatacağımı söyleyince arkasını dönüp gitti. Sonra her gün tefilinimi oradaki adamlara taktım.” dedi.

Ben ağlamaya başlamıştım. Onun başını takkesinin (kipa) üzerinden öptüm. Ertesi gün bir şey daha oldu Ağlama duvarında genç bir asker vardı. Kolunda tefilini yoktu. Yanına gidip takmayı teklif edince, beni kibarca reddetti. Ona oracıkta Laibel’in hikâyesini anlattım. Genç asker; “Pekâlâ tefilini takacağım” dedi.

Bunları anlattıktan sonra, 72 yıldır tefilin takmayan yaşlı adama, “Sen de bunu yapabilirsin!” dedim. Sonra yavaşça kolunu elime alarak tefilini sardım. Duasını ederken ağlamaya başlamıştı. Birlikte Şema duasını söyledik ve ailesi için dua ettik. O sırada gülümsüyordu ama gözyaşları,  kırışık suratından aşağıya ırmaklar gibi süzülüyordu. Etrafımız kalabalıkla dolmuştu. Onca yıllık reddedişten sonra, onun geri dönüşünü kutluyorlardı.

Bunu her zaman başaramazsınız ama yine de denemekten vazgeçmemek lazım…

Not: Bu hikâye Gutman Locks tarafından anlatılmıştır.