“İlişkiler altı yıl önce düzelmiş olsaydı, Ortadoğu’da işler daha farklı gelişebilirdi”

Türkiye - İsrail ilişkilerinde gözler ağır ilerleyen normalleşme sürecinde… İsrail Channel 2 Haber Kanalının Dış Haberler Editörü Arad Nir, geçtiğimiz hafta sonu düzenlenen Limmud semineri için İstanbul’daydı. Amerikan seçimlerini kalbinden izleyip, ayağının tozuyla Limmud’a katılan Nir ile seçim sonuçlarının İsrail’de nasıl karşılandığından, Türkiye-İsrail ilişkilerine, imza bekleyen enerji anlaşmalarından, İsrail-Filistin sorununa kadar birçok konuyu konuştuk. Kendisinden çarpıcı ve düşündürücü yanıtlar aldık. İşte röportajımızdan önemli satır başları.

Selin NASİ Söyleşi
16 Kasım 2016 Çarşamba

“TRUMP ÖNGÖRÜLEMEZ BİRİ”

Trump’ın ABD seçimlerini kazanması dünyanın her yerinde şaşkınlıkla karşılandı. Trump’ın başkanlığı İsrail için ne ifade ediyor? Nasıl bir çizgi izleyeceğini öngörüyorsunuz?

Kampanyası boyunca Trump, İsrail’in ABD’nin en büyük müttefiki olduğunu, Başkan Obama’nın ise İsrail’in başına gelen en kötü şey olduğu mesajını işledi. Şimdi somut veriler üzerinden gidelim. Seçimlerin üzerinden daha bir hafta geçmemişken, Wall Street Journal gazetesine verdiği röportajda İsrail-Filistin sorununu bir işadamı gibi çözmeyi hedeflediğini belirtti. Hatta kendi kişisel özelliklerinin bu konuda nasıl bir katkı sağlayacağını da vurgulayarak.

Birçok siyasetçi iktidara geldiğinde kampanya dönemindekinden farklı söylemler takip etmeye başlarlar. Çünkü iktidar farklı bir perspektiften bakmaya zorlar. Bunun yanında, İsrail sağı, cumhuriyetçilerin Demokratlara kıyasla İsrail ile daha iyi ilişkiler kurduğu inanışından hareketler, Cumhuriyetçilerin yönetimde söz sahibi olmasından memnuniyet duyuyor.

Yaygın inanış…

Evet, ancak İsrail sağının yanıldığını düşünüyorum. Tarihte pek çok kez Cumhuriyetçi başkanlar döneminde İsrail ile Amerika arasında anlaşmazlıklar yaşandı. Menahem Begin ile Ronald Regean olsun, George Bush ya da oğlu George W. Bush döneminde olsun… Cumhuriyetçi başkanlar, İsrail’i Filistinliler karşısında ödün vermeye zorladılar.

Başbakan Netanyahu’nun böyle düşünmeme sebebi bugüne kadar hep Demokrat Partili başkanlarla çalışmış olmasından kaynaklanıyor. Sorunların özünde ise başkanların Demokrat olması değil, Netanyahu’nun müzakere yanlısı olmaması, Filistinlilere el uzatmaması yatıyor.

Trump başkanlığı için ön görüleriniz ne yönde? Anlaşabilecekler mi?

Netanyahu’nun “bildiğim şeytan iyidir,” düsturundan hareketle, Clinton’ın seçilmesini tercih ettiğini biliyorum. Trump öngörülemez, nasıl davranacağı belirsiz biri. Herhangi bir stratejisi ya da ideolojisi yok. Hislerinin doğrultusunda hareket etme eğiliminde. Örneğin, kampanya döneminde ABD’nin para yardımı yaptığı tüm ülkelerin bu paraları geri ödememeleri gerektiğini söylemişti. “İsrail de dahil mi?” sorusuna “evet” yanıtını vermişti. Sonra herhalde danışmanlarından birkaçı kendisi sarsmış olmalı ki İsrail’in ayrı tutulması gerektiğini dile getirerek görüşünü değiştirdi.

Peki, ABD Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması önerisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Hatırlarsanız, 1980’lerde Kudüs konusu üzerinden Türkiye ve İsrail’in arası açılmış, diplomatik ilişkiler ikinci katiplik düzeyine indirilmişti.

Bugüne kadar hemen her Amerikan başkan adayı büyükelçiliği Kudüs’e taşıyacağına dair söz vermiştir. Ama işin başına geçince gerçekleri kavramıştır. Trump’ın danışmanı da büyükelçiliğin taşınması konusunu partiler arası bir görüş birliğine varılması şartına bağladı geçenlerde.

Seçimlerden önce, Başkan Obama’nın ocak ayında görevi teslim etmeden evvel İsrail-Filistin sorununa yol haritası görevi görecek bir çözüm planı için BM’den karar çıkartacağı iddiaları tartışılıyordu. Bu olasılık hâlâ geçerli mi sizce?

Netanyahu ve Obama’nın arası çok gergin. İsrail’de yaygın görüş, Obama’nın bu gerginliğin intikamını alacağı yönünde. Ancak ben Obama’nın duygusallıktan uzak, son derece soğukkanlı ve sabırlı bir diplomasi güttüğünü düşünüyorum. Adeta bir heykeltıraş gibi. Dolayısıyla böyle bir adım atacağına da ihtimal vermiyorum.


“TÜRK HÜKÜMETİ İSRAİL’İN MESAJINDAKİ BELİRSİZLİĞİ HİSSETTİ”

Biraz da Türkiye ve İsrail arasındaki normalleşme sürecinden bahsedelim. Süreci tek bir kelimeyle tanımlamanızı istesem sizden?

Soğuk, hatta buz gibi.

Neden böyle? Aslında eski Devlet Başkanı Şimon Peres’in cenazesi iki ülke arasında yeni bir sayfa açmak açısından bir fırsat olabilirdi ancak Türkiye uzak kalmayı tercih etti. İsrail tarafından nasıl karşılandı?

Anlaşma imzalandığından bu yana İsrail basının Türkiye ile ilişkilere olan ilgisi düşmüş durumda. Bunu tamamlanmış bir iş olarak görüyorlar. Yine de İsrail, bölgedeki imajını yansıtması açısından önem taşıdığı için, Arap devletlerinin Şimon Peres’in cenazesine katılımını yakından takip etti.

Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması normalleşme sürecinin ağır ilerlemesindeki etkenlerden biri olabilir mi sizce? Özellikle bölgesel yalnızlığın azalması bağlamında…

Kesinlikle öyle. Zaten olayların gelişimine de bakarsanız. İsrail ile anlaşmanın üzerinden yirmi dört saat geçmeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den özür diledi. İmzalar atılmadan evvel Netanyahu’nun Rusya ziyaretinde Putin, İsrail ve Türkiye arasındaki anlaşmayı adeta kutsayan bir demeç vermişti.

Sonra Atatürk Havalimanına terör saldırısı ve ardından da darbe girişimi geldi.

Ama bence İsrail’e soğuk yaklaşmasının bir nedeni de darbe ertesinde İsrail’in vermesi gereken tepkiyi göstermemiş olması. Geç bir şekilde,16’sında darbe girişimini kınadılar. 17’sinde ise Netanyahu epey kuru bir açıklama yaptı: “Türkiye’de bir şeyler oldu ama normalleşme sürecinin devam edeceğini bekliyoruz” minvalinde...

İsrail, Türkiye’de ister muhafazakâr ister Kemalist olsun, hiç kimsenin darbe istemediğini anlamadı. İsrail’deki yerleşik düzenin bakış açısı ordunun gerçek müttefik olduğu yönünde. Orduyu Türkiye’de demokrasinin koruyucu olarak gördüler ancak bu bir yanılgıydı. Ordu demokrasinin değil, laikliğin koruyucusu oldu, birtakım bedeller ödenmesi pahasına. Bu gerçek henüz yeni yeni anlaşılıyor. Ve bence Türk hükümeti İsrail’in mesajlarındaki bu belirsizliği hissetti.

Söylediğiniz, Şimon Peres’in cenaze töreni olduğu gün Türk tarafının “İsrail, Mavi Marmara davasına ilişkin tazminat parasını yatırmıştır” açıklamasını anlamlı kılıyor. Benzer şekilde çıkar odaklı bir karşılık verilmiş…

Bence Erdoğan İsrail’in darbe girişimine verdiği tepkiden memnun olmadı ama anlaşma daha henüz imzalanmış ve İsrail yeniden dost devletler grubuna dahil edilmişken, AB ya da ABD’ye yaptığı gibi kınasaydı, bu kendi siyasi imajına zarar verebilirdi. Bu sebeple ilişkileri daha ağırdan alıyorlar, fazla ön plana çıkarmadan devam etmesini sağlıyorlar.

Türkiye’deki iç siyasetin de bir etkisi olabilir mi sizce? Geçmişte seçim süreçlerindeki sert tutum ve retorik düşünülürse, tabanın tepkisini almamak adına, İsrail ile mesafeli bir tutum ya da temkinli yakınlık izlemek tercih ediliyor olabilir mi?

Bu oldukça ilginç bir gözlem. Şunu biliyorum ki İsrail birçok kereler normalleşme anlaşmasını imzalanmasını Türkiye’deki seçimlerden çıkacak sonucu bekleyip görmek için erteledi. Seçimlerden sonra siyasette değişim olabileceği beklentisinden ötürü…

Öte yandan Erdoğan da tam altı yıl boyunca İsrail’i kınadı. İsrail şeytan gibi gösterildi. Şimdi normalleşme süreci bir taraftan ilerlerken, ortalığın sakinleşmesi isteniyor. Dikkatler ise daha çok Gazze’ye gönderilen yardımların sorunsuz ulaştığına çekiliyor. O yüzden söylediğiniz oldukça mantıklı.


“BÜYÜKELÇİLERİ ZORLU BİR GÖREV BEKLİYOR”

Hep böyle mi devam edecek? Büyükelçileri ne zaman göreceğiz?

Bu hafta İsrail’de Türkiye’ye gönderecek büyükelçinin seçileceği kurulun toplanması bekleniyor. Sürecin işleyişine göre, büyükelçi belli olduktan bir iki hafta içinde güven mektubunu Türk dışişlerine sunacaktır.

Yeni büyükelçileri oldukça zorlu bir görev bekliyor, öyle değil mi?

Kesinlikle. Öncelikli olarak iki ülkenin arasındaki iletişim kanallarının yeniden tesis edilmesi gerekli. Geçtiğimiz altı yıl boyunca Mossad ve MİT arasındaki profesyonel ilişkiyi saymazsak, iletişimi sürdüren yegâne kişi şimdi Birleşmiş Milletler’de olan deneyimli diplomat Feridun Sinirlioğlu’ydu.

Aynı zamanda uzlaşma sürecinin de mimarlarından kendisi…

Evet, öyleydi. Ne yazık ki, Mavi Marmara’nın hemen akabinde İsrail’e sunduğu önerileri kabul görmedi ve altı yıl beklemek zorunda kaldık. Şayet ilişkiler altı yıl önce düzelmiş olsaydı, belki Ortadoğu’da işler çok daha farklı gelişebilirdi.

Eğer sizden Türkiye ve İsrail arasındaki işbirliğinin gelişimini izlemek amacıyla bir liste yapmanızı istesem, konu başlıklarını nasıl sıralardınız? Örneğin, istihbarat paylaşımı, askeri işbirliği, enerji, turizm vs. Konu bazlı ve kademeli bir düzelme mi göreceğiz yoksa eş zamanlı mı gelişecek ilişkiler?

Benim dört gözle beklediğim öncelikle diplomatik ilişkilerin yeniden kurulması. Ve bir Türk bakanın İsrail’e gelerek kendi muhatabıyla görüşüp, işbirliği için çözüm yolu bulduğunu görmek istiyorum. İsrail’in Türkiye’den, Türkiye’nin de İsrail’den alabileceği şeyler var. Bu etkileşimin yeniden kurulmalı. Diplomatik temaslar kurulduktan sonra gerisinin geleceğine inanıyorum.

Peki turizm meselesi? İsrailli turistler gelecek mi?

En kötü zamanlarda bile Türk Hava Yolları Tel Aviv’e sefer düzenleyen ikinci büyük havayolu şirketi olmuştur, El Al’dan sonra. Evet, turizm toplumlar arası güvenin gelişmesi için gerekli ama bugün turizm konusu Türkiye-İsrail normalleşmesinden öte Türkiye’nin karşı karşıya olduğu terör sorunuyla alakalı. İsrailli turistlerin Antalya’ya gitmekten çekinmesinin sebebi IŞİD, PKK gibi terör örgütlerinin saldırılarına hedef olmaktan korkmaları.


“GAZ DİPLOMASİSİ”

Bir süredir basında İsrail’in Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum kesimi ile enerji konusunda görüşmeler yürüttüğünü okuyoruz. Bu görüşmeleri Türkiye’yi enerji projelerinden soyutlama girişimi olarak okuyanlar var. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bana kalırsa uzlaşmada Türkiye’den çok İsrail’in çıkarınaydı. İster doğal gazın sıvılaştırılarak Mısır üzerinden pazarlanması olsun, itersen Yunanistan’a uzun bir boru hattı projesi. Doğalgazın Leviathan havzasından Mersin’e döşenecek boru hattıyla Türkiye üzerinden pazarlanması hâlâ en uygun, en kârlı alternatif.

Görüşmelerin Türkiye’yi anlaşmaya teşvik etmek amacıyla yürütüldüğünü düşünüyorum.

Netanyahu, enerji şirketlerinin kartelleşmesinin önünü açacak kararlara geçit vermekle eleştiriliyordu. Şimdi doğalgaz kartını oynayarak, kendi tabanına, hem ülkenin zenginleşebileceğini hem de başka ülkelerle iyi ilişkiler geliştirilebileceğini göstermek istiyor. “Gaz diplomasisi” diyoruz buna.

Son olarak, İsrail-Filistin konusuna gelmek istiyorum. İki devletli çözüm artık öldü mü?

Evet. Eğer her iki tarafta da güçlü liderler olsaydı belki hâlâ mümkün olabilirdi. Birçok kereler söylediğim gibi, iki devletli çözümü imkânsız kılan İsrail’in yeni yerleşimleri değil. Geçmişte de gördük ki, İsrail gerektiğinde yerleşimleri boşaltmış, geri çekilmiştir. Sina Yarımadası olsun, Gazze olsun, bu yönde bir karar verildiğinde, uygulanmıştır.

Bölünme konusunda gelirsek, bugün İsrail’de 2 milyon Arap yaşıyor. Netanyahu haklı bir şey söylüyor. Bugün iki devletli çözümün dayattığı gerçek salt Filistinlilerden oluşan bir Filistin devleti ile İsrailli ve Filistinlilerin yaşadığı bir İsrail Devletidir. Artık halklar o kadar iç içe geçmiş, kaynamış durumda ki iki devletli çözüm gerçekçi değil. Bana sorarsanız, iki devletli ancak bölünmeden bir siyasi alternatif olabileceğine inanıyorum. İki devlet, iki hükümet ve tek başkent. Vatandaşlar bulundukları bölgenin demografik şartlarına uygun, çoğunluk nüfusuna bağlı olarak yetkili hükümetin otoritesini tanıyacaklar. Örneğin, Tel Aviv İsrail ağırlıklı olduğu için İsrail hükümetine, Ramallah ise Filistin hükümetine bağlı olacak… Bir nevi federasyon, hatta kanton yönetimine benzetebiliriz. Elbette, her iki taraftan da gruplar bu fikri geliştirmek, somutlaştırmak üzerine çalışıyorlar.

Öyleyse netleştiğinde bir kez daha değerlendirme şansımız olacaktır. Çok teşekkürler.