“İncirlik’ten vazgeçmek zor değil ama Türkiye de İncirlik’ten ibaret değil”

15 Temmuz darbe girişimi Türkiye’nin iç siyaseti kadar dış siyaseti üzerinde belirleyici olacak bir dönüm noktası. Darbe girişiminin ardında ABD olduğu iddiaları ve özellikle darbenin 1999’den beri ABD’de ikamet eden Fethullah Gülen tarafından planlanmış olması Washington ile Ankara arasında yeni ve oldukça ciddi bir krize yol açtı. Öyle ki ABD ve AB ile gerilen ilişkiler neticesinde Türkiye’nin NATO üyeliği iç ve dış kamuoyunda sorgulanır hale geldi. Tüm bu gelişmeleri, ABD Ulusal Savunma Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Washington merkezli Brookings Enstitüsü Türkiye Uzmanı Prof. Ömer Taşpınar ile görüştük.

Selin NASİ Dünya
8 Ağustos 2016 Pazartesi

Batı, 15 Temmuz gecesi yaşananları nasıl yorumluyor? Darbe girişimine karşı seçilmiş hükümetin arkasında yeterince durmadığı konusundaki eleştirilere katılıyor musunuz? Bu algı sizce nereden kaynaklanıyor?

Batı’da 15 Temmuz gecesi yaşananlar konusunda bir kafa karışıklığı var. Tıpkı 15 Temmuz gecesi darbenin ilk anlarında Türk toplumu genelinde yaşanan şaşkınlık ve kafa karışıklığı gibi. Unutmayalım ki Batı açısından Türkiye zaten takip edilmesi ve de anlaşılması çok zor bir ülke. Kim kiminle ittifak içinde, ne zaman ne oluyor, ne zaman bu ittifaklar değişiyor, bütün bunlar nasıl bu kadar hızlı oluyor takip etmek zor Batı için. Sürekli olarak da Türkiye’de ne oluyor diye merak etmeyen, ama yüzeysel olarak bilgi sahibi ciddi bir kesim de var Batı’da. Mesela bana en çok sorulan soru neden iki İslamcı hareketin birbirlerinden bu kadar nefret eder duruma geldikleri. Ben de tabii “Ne kadar oryantalist bir soru bu!” diye karşılık vermiyorum buna. Ve gene Batı için ‘Gülenci generaller’ kavramı ve ‘Gülenci darbe’ kavramı çok yeni. Ordu deyince akıllarına Atatürk ve laiklik geliyor. Nasıl oldu da koskoca bir ordudaki generallerin yarısı bu kadar çabuk İslamcı bir örgütün hizmetine girdi, anlamakta ve inanmakta zorluk çekiyorlar.

Ama şurası kesin; Erdoğan’ın imajı Batı’da çok negatif. Evet, AKP hükümeti ve Erdoğan seçim kazanıyor. Ama Batı’daki izlenim bu seçimlerin demokratik bir siyasi ortamda yapılmadığı yönünde. AKP ve Erdoğan seçilmiş olmalarına rağmen, basın ve düşünce özgürlüğüne saygı duymayan, muhalefeti medyadan uzak tutan, popülist ve baskıcı yöntemlerle seçim kazanan bir iktidar olarak algılanıyor. Yani tıpkı Türkiye’de CHP ve HDP seçmenin genel durumu algıladığı gibi.

Bütün bu nedenlerle 15 Temmuz gecesi ve sonrasında Batı medyası Erdoğan ve seçilmiş hükümetin arkasında durmak yerine, Türkiye konusunda daha da ciddi bir endişe ve kafa karışıklığı içine girdi. Zira Batı basınında ve televizyonlarında FETÖ diye bir kavram yok. İslamcı ve otoriter eğilimleri olan bir hükümet, laik ve Kemalist bir ordu tarafından devrilmek istendi diye düşünenlerin sayısı oldukça kabarık. Yeni Türkiye’nin kırılma noktaları henüz Batı’daki eski Türkiye kalıpları dışında düşünülemiyor.

Ilımlı İslam kavramı işlevini kaybetti mi yoksa geçerliliğini koruyor mu? Demokrasi ve istikrar ikileminden hareketle, batılı devletler 15 Temmuz sonrası Türkiye ile ilişkilerini nasıl tanımlayacak?

Ilımlı İslam arayışı Batı’da devam ediyor zira ılımlı olmayan İslam epey yükselişte. Avrupa ve ABD genelinde ciddi ve meşru bir şekilde IŞİD terörü korkusu hakim. Bu nedenle Batı’da halkın gözünde medeniyetler çatışması denen kavram daha da zemin kazanıyor. Bu durum hem muhafazakar Hristiyan hem de sol seküler kesimlerde İslamofobi yaratıyor. Bu gidişattan endişe duyan Batı’daki liberaller “Sorun İslam değil” demek için fırsat arıyor. Eskiden Türkiye’ye bakarak “Bakın size demokrat bir Müslüman ülke” derlerdi. Ama artık malum nedenlerden ötürü pek demokratik diyemiyorlar Türkiye’ye. Bir de tabii ki, Türkiye’deki iktidar her konuda hep Batı’yı suçluyor. PKK konusunda, Gezi protestosu konusunda, darbe konusunda, Gülen konusunda hep Batı suçlu Türkiye’nin gözünde. Öyle olunca Türkiye pek model ülke olamıyor. 15 Temmuz darbesi sonrasında “Hadi bir geçmiş olsun’a gidelim” diyemiyorlar. Çünkü hep kendilerini suçlayan bir komşu söz konusu. Bir de bunlara AKP’nin Suriye’de İslamcı cephe ve Ortadoğu’da Müslüman Kardeşler yakınlığını ekleyin. Durum böyle olunca Türkiye’deki İslam anlayışı Batı için pek de ılımlı gelmiyor. Herhalde Batılılar yakında çaresizlikten Mısır’a bakacak ılımlı İslam arayışları için. "Sisi çok ılımlı bir Müslüman, ne güzel diyecekler," Allah bilir…

Türk - Amerikan ilişkileri epey bir süredir Suriye ve özelde Esad rejimi, muhalif güçler ve PYD üzerinden gergindi. Tam Menbic konusunda mutabakata varıldığı haberleri dolaşırken bu yeni kriz müttefiklik ilişkisini nasıl etkileyecek?

Türk - Amerikan ilişkilerinde Suriye meselesi artık Türkiye’nin kendi Kürt sorunu çerçevesinde tartışılır durumda. Yani hem PKK meselesinin çok ciddi bir Suriye ve ABD boyutu var. Ama asıl mesele ABD ve Rusya’nın Suriye’de ortak hareket etmeye başlamaları. Zaten PYD’nin hem Rusya hem de ABD ile sağlam ilişkiler içinde olması Türkiye’nin içine düştüğü durumu trajik bir şekilde gösterdi. Aynı zamanda Suriye’de yaşanan IŞİD karşıtı Washington - Moskova yakınlaşması en çok Esad’a yaradı.  Türkiye’nin de bu yeni duruma adapte olması gerekecekti ve de yavaş yavaş oluyor. Yani Türkiye artık Suriye’de bir aktör olmaktan yavaş yavaş vazgeçiyor.

Hele şimdi 15 Temmuz sonrasında iyice vazgeçmek zorunda Türkiye böyle iddialı işlerden. Zira bırakın Suriye’de etkili olmayı Ankara’nın daha kendi evine pek hakim olamadığı ortaya çıktı. Bence önümüzdeki dönemde Türkiye ABD ile ciddi sorunlar yaşayacak. Fetullah Gülen’in iadesi konusu krize dönüşecek. İncirlik Üssünün kullanımı zaten sorgulanır durumda Washington’da. Türkiye-Rusya ilişkileri düzelebilir ama tabii ki stratejik bir ortaklık söz konusu olmaz. Türkiye Kürt meselesinde bir an evvel tekrar diyalog sürecine girmediği takdirde, bölge ve dünya genelinde yalnız kalacaktır.

 Fethullah Gülen’in iadesi konusunun çözülmesi -Türkiye’nin istediği şekilde- mümkün mü?

Pek değil. İki sorun var. Geri iade konusu siyasi değil hukuki bir süreç. Obama’nın vereceği bir karar değil. Yani birinci mesele somut ve sağlam kanıtların ortaya konulması. Bu konuda bence cemaat çok dikkatli davrandı. Aksini düşünmek saflık olur. Ama diyelim kanıtlar ortaya çıktı ve bir mahkeme geri iade konusunda olumlu karar verdi. Bu durumda ikinci sorun, yani siyasi değerlendirme ortaya çıkacak. Şu sorular sorulacak: Gülen Türkiye’de adil bir şekilde yargılanır mı? İşte bu konuda siyaset devreye girecek. “Türkiye’de bağımsız bir yargı var mı? İşkence yapılıyor mu?” gibi sorulara cevap aranacak. İşler o aşamaya gelirse ağzı burnu dağılmış itirafçı asker fotoğrafları Türkiye’nin işini çok zorlaştıracak. Helikopter salladı, kendi düştü, gözaltında intihar etti gibi açıklamalar pek ikna edici olmayabilir. O nedenle Türkiye adil yargı ve işkence konusunda çok titiz olmalı.

Darbe teşebbüsü ertesinde kısa süreli de olsa İncirlik’in kapatılması yine benzer tartışmalar başlattı. Amerikan karşıtlığının yükselişiyle “İncirlik’i kapatalım, NATO’dan çıkalım” diyen yorumlara rastlıyoruz. ABD için İncirlik eskisi kadar önemli mi?

İncirlik ABD için önemli ama vazgeçilmez değil. ABD’nin Akdeniz’de askeri uçak gemileri var. Ayrıca Bahreyn ile Katar’daki ABD üslerinden Suriye ve Irak’a her an ulaşmak mümkün. İncirlik daha yakın olduğu için diğer alternatifler sadece daha pahalıya mal oluyor. İncirlik’ten vazgeçmek çok zor değil ama Türkiye tabii ki sadece İncirlik’ten ibaret değil. NATO için Türkiye’nin demokratik, istikrarlı ve Batı perspektifinde kalması çok önemli. Türkiye ile sorunlu bir NATO sadece Suriye’de değil, Rusya ve İran ile ilişkilerinde de çok değerli bir müttefik ile sorun yaşayacaktır. İran’ı izleyen Kürecik radar sisteminden tutun, Rusya’ya karşı ekonomik yaptırımlara kadar Türkiye’nin oynadığı ve oynama potansiyeli olan ciddi roller var. 

Gülencilerin ABD siyasetinde yeri nedir? Lobi etkinliği bakımından...

ABD siyasetinde Kongre üyeleri iki yılda bir seçime giderler. Bu seçim kampanyalarında Gülen cemaati çok etkili. Zira hem finansal destek hem de seçmen tabanı sağlamak konusunda ABD sistemine çok iyi adapte olmuş durumdalar. Okullar çok başarılı. Cemaatin sivil toplum kuruluşları seçmen tabanını harekete geçiriyor. Sadece Türkleri değil Orta Asya genelinden gelen Türki grupları da temsil etme güçleri var. Mesela cemaatin ‘Turkic Alliance’ isimli kuruluşu Washington’da yılda bir toplantı yapınca buna onlarca kongre üyesi ve senatör geliyor.

Cemaat bence doğal habitatını ABD’de bulmuş durumda. Demokrasi ve kapitalizm bu hareketin önünü açıyor. Zaten tam da bu nedenle bence cemaat Türkiye’de yok ediliyor olmasına rağmen dünya genelinde demokrasi ve kapitalizm olan yerlerde Batı ile barışık ve entegre bir İslami diaspora hareketi olarak oldukça güçlenecek.

15 Temmuz gecesi Büyükada’da yapılan toplantıya katılanların darbe işbirlikçisi olduğu iddialarını nasıl yorumluyorsunuz? Bu iddialar nasıl bir amaca hizmet ediyor?

Türkiye’nin trajikomik bir CIA ve Henri Barkey saplantısı var. Washington’u biraz tanıyanlar bu komplocu mantığın rasyonel hiçbir tarafının olmadığını bilirler. Bakın şurası kesin: El Kaide ve IŞİD’in cirit attığı bir İslam ve Batı coğrafyasında, Gülen cemaatinin ABD’de tehlikeli bir terör örgütü olarak görülmediği ortada. Zaten daha düne kadar “Ne istediler de vermedik” diyen bir iktidar halen Türkiye’yi yönetiyor.  Bütün bunlara bakınca ABD’nin on yıl önce Gülen’e oturma izni vermesi darbeye destek anlamına mı geliyor? CIA’den 20 yıl önce ayrılmış Graham Fuller konusunda da benzer bir durum var. Ama tabii ki dünyaya komplo gözlükleriyle bakarsanız darbe Büyükada’dan yönetildi tezi çok mantıklı gelebilir.

 

Türkiye’nin siyasi geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Maalesef pek parlak görmüyorum. Biz liberaller AKP’yi askeri vesayeti bitirsin, Batı ile bütünleşelim ve Kürt meselesi sona ersin diye destekledik. Şimdi geldiğimiz noktada bütün bu konularda geçmişe oranla pek de farkı olmayan bir yerdeyiz. Arpa boyu yol gitmişiz… Hâlâ darbe oluyor, Batı ile nefret dolu bir kavga yaşanıyor ve Kürt meselesinde 1990’lı yıllara döndük… Depresif bir durum bu hem Türkiye hem de demokrasi için.

 

“NATO için Türkiye’nin demokratik, istikrarlı ve Batı perspektifinde kalması çok önemli.   Türkiye ile sorunlu bir NATO sadece Suriye’de değil, Rusya ve İran ile ilişkilerinde de çok değerli bir müttefik ile sorun yaşayacaktır.”